15 Temmuz 2008 Salı

"Hacet" Sergisi

Fatih Balcı

Basın Bildirisi I














"Hacet" adlı Güncel Sanat Sergisi 15 Ekim - 10 Kasım 2006 tarihleri arasında gerçekleşiyor. Küratörlüğünü Fatih Balcı'nın yaptığı sergiye altısı Türkiye'den olmak üzere, onbir sanatçı katılıyor: Ferruh Alışır, Fatih Balcı, Sibel Balcı, Christiane Chaponniere, Peter, Crumpler, Guo Guangyi, Şinasi Güneş, Anne Marie, Albert Oehlen-Olbrist, Heather Spafford, Nilde Şafak.
Sergi kavramsal çerçevesini yaşanan sahteliğe ve yanılsamaya bir karşı çıkış olarak çiziyor: "Bu sergi bir hacetten ortaya çıktı. Bizim için gittikçe büyüyen bir hacet hali bu. İçimizde gittikçe artan bir sıkıntıyı ve tatminsizlik duygusunu büyütüyoruz. Yanlış bir şeylerin olduğunu, sahte bir hayatı yaşadığımızı, gerçek ihtiyaçlardan, ilişkilerden, şeylerden uzaklaştığımızı düşünüyoruz. Bu gerçek dışılıktan, Baudrillard'cı anlamda bu simülasyon dünyasından bıktık. Sanat dediğimiz şey üzerine söylenecek şeylerimiz var öncelikle. 18. yüzyılın bir icadı olan "Sanat" kavramı, tüm ideallerini zaman içinde yitirdi. Şimdi ise bir boşlukta kendini oynamaya çalışıyor. Yokluğunda varmış gibi yapıyor. ölçütün olmadığı yerde sanat her şeyi kapsıyor; kendi yokluğundan oluşan baş dönmesiyle sonsuz genişliyor. Bu gerçek dışılık, bu simülasyon sadece sanat alanında mevcut değil. Kurumlara, ilişkilere, ahlaki kavramlara, günlük hayatımızın her noktasına kadar işlemiş durumda. Politika, sanat, spor, cinsellik, bilim, dostluk, aşk, komşuluk tüm bunların bilinen gösterge içeriği çoktan parçalandı."
Sergide sanat, gerçeklik, güzel, çirkin, yanılsama ve değer ile ilgili kavramların alımlanması ile ilgili süreçlerin analiz ve bireşiminin yolları aranmaktadır. Bu anlamda "Hacet" sergisi bugüne kadar daha çok bir serimleme mantığı çevresinde geliştirilen güncel sanat pratiklerinin, yeni sentez ve bireşimlere ulaşabilmenin bir yolu olup olmadığı, bunun mümkünlüğü ve imkânı sorgulayan bir sergi olma iddiasındadır.
Sergi bir aciliyetten doğduğu ve bir "içtenliği" aradığı için sarsak, sakar ve az hesaplanmış bir kimlikle izleyici önüne çıkmayı yeğlemiştir. Sergi ortaya koyduğu söylemleri bazen en uçlarda (Albert Oehlen-Olbrist'in çöpleri, Heather Spafford'un dışlama üzerine kurguları) , bazende incelmiş bir üslupla, ama kırılmadan gerçekleştirmeyi seçmiş (Guo Guangyi'nun bedenleri, Anne Marie'nin şiirsel çekimleri, Sibel Balcı'nın yerleştirmesi, Ferruh Alışır'ın şiir kompozisyonları), bazen çocuksu bir tavrı benimsemiş (Christiane Chaponniere'nin düşleri, Nilde Şafak'ın sulu boyaları) bazende analitik bir çevresinde gerçekleştirerek ( Fatih Balcı'nın karşılaştırmaları, Şinasi Güneş'in videoları, Peter Crumpler'in düzenlemesi) yaşanan günlerin çevresinde dolaşmanın yollarını araştırmaktadır.

Basın Bildirisi II
SANAT KöPEĞİ ISIRDI:
YOKLUĞUNDA VAR OLAN SERGİ

15 Ekim - 10 Kasım 2006 tarihlerinde gerçekleştirilen " Hacet" adlı Güncel Sanat Sergisi sona erdi. Serginin başından itibaren bazı kişilerin farkına vardığı tuhaflıkları açıklamak zamanıdır şimdi.
İşin esası biz sergiyi birkaç kişinin dışında kimsenin gezmesini ya da aramasını beklemiyorduk. çünkü deneyimlerimiz bize bunun böyle olacağını göstermekteydi. Ama düşündüğümüzden daha fazla kişinin sergiyle ilgilendiğini söylememiz gerekiyor.
Bu tuhaf bildirinin ne anlama geldiğini anlamaya çalışanların sabrını taşırmadan şunu söyleyelim: Bu sergi bir şeyi yokluğunda var etmenin biçimlerini ortaya koymak üzere tasarlanmıştır. Sergiyi gezmeye gelenler biraz hayret ve kızgınlıkla şunu gördüler, ne böyle bir sergi vardı, ne de böyle bir mekân. Sergi tamamen iletişim organlarının kaygan yüzeylerinde var olmuştu. Sergi başından itibaren bu yokluk üzerinde kendini var etmenin güncel yollarını deşiyordu. Sergi kendisiyle ilgili tüm belirtilerin ortada olduğu sahte bir hastalığın teşhiriydi. Günümüzde bir sanatsal çalışma için var olması gereken tüm belirtilerin olduğu (basın duyurusu, mailler, afiş, web sitesi, yayınlar…) ama kendisinin ortada olmadığı bir çalışmaydı bu. Tıpkı aslında sadece iletişim organlarında boy göstermek üzere kurgulanan diğer sergiler ve çalışmalar gibi. Sanat ontolojisine şimdi yeni bir boyut eklendi: Dolaşım. Bu çalışmanın farkı bu gerçeğin tüm çıplaklığıyla sergilenmiş olmasıydı sadece. Bunu sergilemenin yolu ise olguyu görülebilir oluncaya kadar kendi mantığının uçlarına götürmekti.
Bugün iletişim organlarını hedeflemeyen ve hesaplamayan hiçbir çalışma neredeyse olmadığı gibi; sanatsal nesneler bu düzlemlerde kendini var etme zorunluluğuyla, kendilerini ortadan tamamen kaldırabilmektedirler. Bu durum sanat nesnesi zorunlu bir bahaneye dönüştürebilmekte, ama bu itiraf edilememektedir.
Bu durum sanat nesnesi denen şeyin gittikçe gözden düşmesiyle ve etkisizleşmesiyle varılan bir sonuçtur. Tüketim toplumunun desteklediği bu süreçte sanat eseri de, sergiler de artık birer fazlalık, geçmiş zamanlardan kalmış içi boş bir alışkanlıktır. Ama sanat dünyasının tüm ögeleri, varlıklarını sürdürebilmek için, inanmasalar da içi boş bu kabuğu el altında tutmak zorunda hissetmektedirler kendilerini. Sistemin işlerliğini sürdürebilmek için devam ettirdiği bir gösteri bu.
Böyle bir yanılsamadan bir tek bizim rahatsız olduğumuzu sanmıyoruz. Birçok kişi bu durumu gözlemliyor. Bu duruma ilişkin şikâyetleri, kısık sesle de olsa çevremizde duymak mümkün. Ama bu durumu gözler önüne serme isteğini bugüne dek ya kimse duymadı ya da bu mesele bizim gibi birilerini bekledi. ( ki bu çalışma dostlarımızın uyarıları altında biçimlenmiştir…)
Sergiyi arayıp hiçbir şey bulamadıklarına inananlar öncelikli olarak gerçekten bir şey bulup bulmadıklarını sormalılar kendilerine. Şu soruyu sorarlarsa belki çabalarının boşa gitmediğini anlayabilirler: Kaç sergide bundan daha fazlasını bulduk ki?

Basın Bildirisi II
DOĞRU OKUMA KILAVUZU

15 Ekim - 10 Kasım 2006tarihlerinde gerçekleştirilen " Hacet" adlı Güncel Sanat Sergisi üzerine gönderdiğimiz 2. Basın Duyurusu'nda bu serginin aslında sadece iletişim organlarının yüzeylerinde gerçekleştiğini bildirdik. Serginin üç boyutlu bir gerçekliğinin olmadığını bildirdiğimiz bu duyurunun ardından tepkileri almaya başladık. Buna memnunuz; eğer bir tepki olmasaydı ümitsizliğe kapılacaktık.
Doğrusu biz bu çalışmayı düzenlerken, rahatsızlık duyduğumuz ve deşifre etmeye çalıştığımız olguyu diğer sanatçıların ve izleyicilerin de paylaştığını düşünüyorduk. Aldığımız ilk tepkiler bunun böyle olduğunu onayladı. Ama gelen iki ileti yeni bir açıklama zorunluluğunu getirdi. Birincisi Hakan Akçura'nın iletisidir ve getirdiği katkılar ve uyarılar bizim için önem taşımaktadır. İkincisi Evrim Altuğ'un sitem ve kızgınlık dolu iletisidir; bu da Akçura'nın uyarılarının doğruluğunu göstermektedir. Bizim de aklımıza gelen ve içimizde tartıştığımız, ama risklerini göze aldığımız konuların gerçekleştiğini görüyoruz.
öncelikli olarak bu çalışmanın sorumluluğunun tamamının şahsıma ait yani Fatih Balcı'ya ait olduğunu bildirmeliyim. çalışmada yer alan sanatçılar Şinasi Güneş, Sibel Balcı ve diğer gerçek isimler etkinliği desteklemişlerdir. Oluşacağı anlaşılan yanlış anlamaları önlemek ve çalışmanın asıl hedefinin dışındaki hedeflere yönlendirilmesinin önüne geçmek üzere bazı açıklamalar yapmak gerekmektedir.
1. Öncelikli olarak burada asıl hedeflenen kültür sanat sayfalarını yapmaya çalışan muhabir veya editörleri eleştirinin asıl merkezine almak değildir. Buralarda çalışanların özveriyle bu işi yaptığının farkındayız. Üstelik bir yönüyle, birçok gazetenin kültür sanat sayfası yapmaya gerek dahi duymadığı bir zamanda bu işlerin peşinden koşmanın ve uğraşmanın takdir edilecek bir şey olduğunu söylemeliyiz. Amacımız bu alandaki insanların çalışma arzusunu ve isteğini köreltmek değildir. Kimsenin iyi niyetini cezalandırmak amacında değiliz. Ama bu getirdiğimiz eleştiri içinde nasıl ki üretimde bulunan sanatçılar kısmında kendimizi eleştiriyorsak, sistemin bir bacağını oluşturan medyadaki arkadaşlarımızın da bu bakış açısından pay aldığını ve kendilerini sorgulamaları gerektiğini düşünüyoruz. Bir şeylerin yanlış gittiği ortadadır. Bu görmezden gelinemez.
2. Bu çalışma ya da etkinlik bir fikir olarak netleştiğinde, Fransız kökenli UltraLab adlı sanatçı inisiyatifinin 'asılsız sergi davetiyeleri ve haberleri'nden bihaber olan Fatih Balcı (ki bu tamamen kendisinin yetersizliğidir), çalışmayı hayata geçirmek için harekete geçtiğinde ve yolu yarıladığında arkadaşlarından aldığı uyarılarla bu çalışmadan haberdar olmuştur. Bu anlamda bir tırtıklamanın söz konusu olmadığını söylemeliyiz. Bu sadece benzer düşünce biçimlerinin birbirinden habersiz geliştiğini ve sorunun yerel bir mesele olmadığını göstermektedir. Bu etkinliğin ileri düzeyde orijinallik arzusu etrafında şekillenmediğini de söylemek gerek. Sözü başlatan olmak ne kadar anlamlı ki? Biz gereklilikler (hacet) ve değerler üzerinden yürümeyi tercih ediyoruz. Daha önce yapılmış bir çalışmanın kendisinin ya da benzerinin üretilmesinin, kendi bağlamına oturtulduğunda bir sakıncası bulunmamaktadır. Hatta katkısı olduğu söylenebilir.
3. Etkinliğin temel amacı gözden uzaklaştırılmamalıdır. Amaç yaşanan yanılsamayı, sahte olanı ortaya koymak ve bunu tartışmayı açmaktır. Şunu gözden kaçırmayalım, eğer biz bir ikinci bildiriyle böyle bir serginin olmadığını açıklamasaydık, çok büyük bir olasılıkla kimse bu etkinliğin aslında olmadığını anlayamayacaktı. Bu şekilde birçok çalışma üretmek mümkündü (eğer böyle bir yol tuttursaydık sonuçlar daha vahim olabilirdi). Burada, bir çalışmanın gerçekliği olmadan medya üzerinde dolaşıma girebilmesinin soruşturulmasını, önemli olduğu kadar, daha önemlisi bunu ( izleyiciler de dâhil ) kimsenin fark etmemesidir. Artık bu neyin yokluğuna karşılık geliyorsa, bu yoklukta konuşmak mümkün olmaktadır. Bugün sanat nesnesine gerek duyulmadan sanat üzerinde konuşulabilmekte, daha kötüsü sanatsal çalışmalar bu tartışmayı ve dolaşımı üretebilmek için kerhen oluşturulabilmektedir. Ama daha önemlisi bu durum görmezden gelinmekte ve her şey yolundaymış gibi davranılmaktadır.
Ortak aklın bir gereği olarak ve oluşturmak istediğimiz tartışma ortamına doğrudan bir katkı olduğunu düşündüğümüz için Hakan Akçura'nın iletisindeki şu sözleri doğrudan almakta bir sakınca görmüyorum: "Bir yaratımın kendinden menkul "varlığı" tartışılmaksızın, daha doğrusu o yaratımın hak ettiği ön inceleme, ardını arayış, onunla temas gerçekleşmeden, ne olduğu, nasıl olduğu konusunda bir şeyler söylemenin ve yazmanın gerektiği saygı ona gösterilmeden, salt "haber olmasına dair saltık değeri"yle tanıtılıp, duyurulabiliyor olmasının nedeni nedir?". Daha başka sorular da eklenmelidir bu soruya. örneğin: Böyle bir yapıda, seleksiyonun bu filtrelerce gerçekleştiği bir ortamda sanat eseri dediğimiz şeyin alacağı form nedir ya da sanat eseri nasıl mümkün olabilir. Bu sorular üzerinde konuşulması gereken sorulardır ve çok boyutlu cevapları içermektedir.
Bunu yapmanın ilk şartı ise meseleyi tüm çıplaklığı ile ortaya koymak ve yanılsamayı dağıtmaktır.
Yaptığımız bu açıklamanın geri bir adım olarak algılanmamasını ümit ediyoruz. Söylediklerimizin ardındayız. Bu açıklamanın amacı tartışmanın doğru bir eksen üzerinde kalmasını sağlamaktır. Gerçekleştirilen etkinlik gerçekten bir işe yarayacaksa bu ancak onu yolunda tutmakla mümkün olacak.

Hiç yorum yok: